Pursuit-III

 "Binaların neonlarının, trafik ışıklarının, güneşin, dükkanların çaresiz ışıklarının, kapanmış süpermarketlerin ve kuaförlerin ucuz ledlerinin, televizyon mağazalarının bile aydınlatmadığı, görünür etmediği kişiyim ben. Toplumun süngeriyim, toplumun beziyim, tuvalet kağıdıyım, mastürbasyondan sonra kalıntılarının sildiği mendilim, aç-bitir salamıyım, bardaktan yaptığı mastürbasyon aletiyim, sadece bu işe yaradığımda ortaya çıkarılır, sonra bir daha üzerimde kimse göz gezdirmez bile. Yapıların yanlarındaki ilginç ışıkları sadece ben görürüm, onlar beni görmezden gelir. Ben buyum, çok insan bu. Bir çok insan toplumun dışına itildi, benim gibi, bilgisayar başındaki kişiler, mavi yakalılar ve aklına ne geliyorsa. İnsanların bir “pursuit” içerisinde daha efektif olmaları için bir eklemeden başka bir şey değil. Yaşamak istiyor musun, yoksa yaşama dışarıdan mı bakmak istiyorsun? Sabahın saat kaçında işinin olduğu yere gelip, amirinden bir güzel azar, bir güzel mobbing, tehdit ve maaş kesintisi haberi duyduktan sonra işini yaparken tüm kaygılarını, tüm insanların fiziksel olarak çok daha az yorulduğunu ve onların sana karşı kibarlıklarının bile acımadan geldiği fikrini, çocuklarını, karını-kocanı-neyse artık, hayatını kendi beyninin arkasına atıp hepsiyle birlikte insanlara gülerken kendinle verdiğin savaş, ağzın yana açılırken acıyor neredeyse. Her zaman kibar, güleryüzlü, özellikle öğrenciler ise konuşuyor oldukları, insanlar onların yaptıkları işi görmeyip her saniye üzerinden basıp geçip onları tekrar işlerini yapmaya mahkum ettikten sonra bir özür dileyip görmediklerini falan söylemeseler bile. Tüm gün insanların kabalığı, saygısızlığı ve küçümseyiciliğine verdiğin oldukça kibar ve saygılı tavırlardan sonra içindeki savaş devam ediyor, yarın aynı şey, yine aynı. Kimse görmüyor. Kimse nasıl olduğunla alakalı, kimse ne yaptığınla, kim olduğunla ilgilenmiyor. Sadece fonksiyonun için, çok değerli olan. En azından benim için. Toplumun dışında. Temizlik malzemelerini elinden bıraktıktan sonra eğer evin varsa evine git, yine görülme, yine yüzüne bile bakmasın insanlar, kulağında eski şarkılardan bir tanesi, hayattan kaçmak için onun verdiği şeyleri kafanda oynatıyorsun. Bu bir acıma paragrafı değil, sadece toplumun dışına itilmek böyle bir şey.

​Bazen lambalar senin gözüne gelen senin gözlerinin yaşından yakut şekline döner, gözlerin yaşlandığında, ağlamaklı olduğunda, hayatın dışında olsan bile hayatın dışı bile fazla geldiğinde ve durup bir bankta oturup ıslak bank senin altındaki Bangladeş malı giysiden senin tenine ıslaklığını geçirirken sen ağlamak istersin hıçkıra hıçkıra. Bağıra bağıra insan bazen kalbinden ağlamaya ihtiyaç duyar, sıkışır insan çünkü bir yerlere, toplumda, bu 24 saat tekrarlanan şeyde sıkıştırıldığı şey dar gelir, sıkışır, bir kurtuluş ister. O ıslak bankta eğer kaçırılmazsa saatlerce ağlar, belki korkmazsa bağırır kendini ifade etmekten, kendi duygularını açığa çıkarmaktan ki yapamaz, öyle öğretildi çünkü. Güçlü olmakla alakalı yalanlar artık kontrol edince bedeni geri dönmesi zordur, çocuğa benzetilmek, olgun olmama fikriyle karşı karşıya kalmak, insan bunların da sıkışıklığından çıkıp bağırabilir de ağlarken, benim yaptığım gibi. Her gece ağlamaktan yorulup uyuya kalana kadar içi parazit dolu yastığımı kafama geçirir, bağıra bağıra ağlarım. Kullanılıp atılmayı kabul etmek zorunda kalmak, sıkışmak, görülmemek, sevilmemek ağlatır beni, bunun verdiği iç acısının alışkanlığı bağırtır beni, adamların beni bağırttığından farklı olarak. Birlikte olduktan sonra hayatını benim göğsüme kafasını koyup anlatan adamın ağlamaktan bile korkmasının verdiği acı ağlatır beni, ki herkes ağlamak ister, herkes bir nebze dışarı atılmıştır çünkü. Herkes bir zaman yaşamın dayanılmazlığından kendini bağırtmıştır, sesiyle yardım istemiştir bir şeylerden, ya beni kurtar diye, ya da ben kurtar diye değil ama öyle bağırmak biraz belki bir şeyleri unuttursun diye. Bir yardım çığlığıdır ağlamak, karşındakine, birilerine, sana kötülük yapmış birine, eski sevgiline, şu anki sevgiline, eşine, senin düşmanına bile, bir yardım çığlığı, bir yardım çağrısıdır ağlamak. Artık dayanamadığını gösterir, güçlü olmakla alakalı yalana daha fazla kendini inandıramayıp hayatını sonlandırmak konusunda gidilecek çok dar yola fener tutar ama gitmezsin genellikle oradan, yine de bir yardım çağrısıdır ağlamak, birinin sizi tutması için, birinin sizi sarması, koynuna kafanızı koyup dinlemesi, öyle olmasa da omzuna sizin yüzünüzü koyması için, bir yardım, olmasa bile bir destek verme istekli söz, bir cümle için. Ağlarsın ıslak bankın üzerinde altın ıslak, alamamaktan yırtık ayakkabılarının içinde ayakların ıpıslak, kapüşonunun altındaki saçların ıslak, üstünde sana vuran turuncu ışığın altında yağmur yağarken hem titrersin soğuktan, hem de ağlamaktan titrersin, hem de titremekten dolayı sesin kesik gelir, öyle ağlarsın. Bağırarak ama kesik kesik ağlarsın, ki birileri gelsin de bir şey yapsın diye, ki gelmez, sonra ağlamaktan yorulduğunda tekrar kalkarsın ayağa, eve gidersin. Eşine söyleyeceğin şey yine 5. Kattaki tuvaleti temizlemeyi unuttuğun. Gece yine yatağında ağlamak istersin, yemek yaparken, soğan doğrarken bahaneyle, çocuklarının kapasite azlığından, eşinin salak saçma davranışlarından ağlamak istersin ama olmaz. Yine güler yüz, nezaket, amirinin dediklerini içine atma ve tüm gün insanların senin yaptığın şeyi görmeden geçmesiyle uğraşma. Ağlayamazsın. Bankta ağlarsın sadece, kıyıda köşede ağlarsın. Yakının ölür, eşin yine senin omzundan yükleri indirmediği gibi senden normal hayat fonksiyonlarını bekler, o yokken yatakta uyuyor numarası yapar, çarşafın yorganla birlikte olmayan kısmını gözlerine ve ağzına alır, yine bağıra bağıra ağlarsın. Hıçkıra hıçkıra, ağzın yamulur ağlamaktan, acır artık ağzın hareket ederken, kötü hissettirir, tekrar ağlamaklı olursun, yine ağlayamazsın. En yakının olacak eşinden en uzak tanımadığın bile senden gelir güçlü olmanı ister, bunu bekler. Sanki güçlü olup her şeyi içine atınca çok iyi oluyormuş gibi. Annenin, babanın, babaannenin, anneannenin, dedenin, sevgilinin, eşinin artık rahmetli olmasının verdiği acıyla kimse ilgilenmez, sadece sen kıyıda köşede çömelecek bir yer bulursun, orada ağlarsın. Ama harbi ağlarsın, çünkü başka hiçbir yerde ağlamana izin verilmez, ağlaman rahat olacak yerde gider ağlarsın. Ve insanların senden istekleri asla bitmez, kendileri yaşamadığı acıyı sana reva görmezler, hiç dinlenmeni, bir şeyleri sindirmeni, anlamanı, beyninin kabul etmesini beklemezler, çünkü kimse görmez. Bunu bildiğinde çaresizliğinden daha da bağırışların yükselir, daha da bağırırsın ağlarken, daha çok yardım istersin senin de kimden istediğini bilmediğin, bilmediğini de bilmediğin ama ihtiyaç da olmayan bir şeyden, hayatında kimse seni göğsüne almamıştır, herkes senin acılarını küçümsemiş veya atlamıştır çünkü. Gider ağlarsın. Kimse yoktur, yine ağlarsın. Sessiz sedasız, kimse görmeden, bazen alturist, bazen de korkudan sessizce ağlarsın. İnsanlar hayata yine devam ederken sen yanda ağlarsın. Ağlarsın. Sıkışman, üzülmen, bir şeyler için yardım istemen insanların gözünde ya küçümsenir, ya da görülmez, bununla birlikte ağlarsın. Belki bunun normal olduğunu kabul etmeni sağlayacak kadar insanlar canavar olmuştur çevrendeki, eşinden arkadaşına, buna inandığın için kendi “güçsüzlüğüne” ağlarsın. Umursanmamaya ağlarsın, bazen acınla dalga geçilmesine ya da her şey normalmiş gibi davranılmasına ek olarak bir de buna aksi davranıp kendi duygularının ve bazen savunmasızlıklarının olduğunu söyleyememekten, korkmaktan, çekinmekten ağlarsın. Ağlamak bir yardım çağrısıdır ve herkes ağlar içinde, bazen bağırıp ağlarsın, bazen hıçkırırsın, bazen kendi halinde, sakince ama yine şiddetli ağlarsın ama ağlarsın. Niye ağlamayasın? İnsan değil miyiz, bunun aksine inandırılmaya çalışılsak da duygularımızdan ve böyle şeylerimizden suçlu ilan edilmemiz veya utandırılmamız, küçük görülmemiz ve aşağılanmamız ve bu yüzden sıkıştırılmamız bizi hayatımız boyunca bok koşullarda hayvan gibi çalıştırıp sonra da karın tokluğunu tatmin edecek bir maaş verip eve gönderen bir çalışma sisteminin yapmaya çalıştığı şey. Robot gibi olacaksın, yıkılmayacaksın, güçlü olacaksın, duygularına hakim olacaksın, böyle aptalce şeyler yapacaksın sonra gelip tüm gün seni azarlamayı, aşağılamayı ve kullanmayı haklılaştıracak sebepleri olacak. Hayır, bunu kabul etmem ve etmemek de lazım. Birileri bizim insanlığımızı elimizden alıp en dinamik insanlığı kendine yaşayacak diye ben kendi hislerimden vazgeçirilmeye çalışılıyorum, herkes öyle."



Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski