Pursuit-IV

 Bir peygamberi peygamber olarak benimsemek kurtarır belki her gün sabahları içerideki ilaç dolabını birkaç shot tekila ile sıfırlama isteğinden, ya da çok nefret ettiğim zamanlarda eski japon samurayları gibi karnıma kılıç sokmak yerine evin bıçağını sokuverip öyle ölüverme isteğinden. Zaten kılıcı alacak param da yok. Allah kahretsin. Belki kurtarır beni benim müşterileri memnun etmek için kullandığım jiletimin (3 tane bıçak, kurtulma şansın yok, 1 olsa hadi neyse de) bileklerimde ettiği çok hareketli tangoyu izlemekten. “İyi” olma fikri ile kendimi kandırırım belki, bir şeye inanmanın verdiği yaşam isteği ve “doğru” olmanın verdiği istekle. Sanırım insanlar “doğru” olduklarında sanki onları sikleyen varmış gibi ne kadar iyi oldukları ile alakalı seviniyorlar, ama asıl sorun onların sevinçlerinin altında yatan şey, “yanlış” olanlara duydukları iç nefret, tiksinti ve ötekileştirme isteği. Farklı olup “doğru” olmanın getirdiği “ben onlardan değilim” söyleminin altında yatan nefret ve dışlama isteği. Gerçekten onlardan değilsen neden içinde onlardan olmadığını sana söyletecek davranışların izleri var? Eğer “doğru” olduğunu baskılıyor isen kendine “yanlış” olmadığını inandırmaya çalıştığın içindir, öyle olduğun için değil. İçindeki T-23’ dekine benzeyen çöp yığınını peygamberinin ve tanrının verdiği Minecraft Texture Pack’ leri benzeri şeylerle gizlemeye çalışıyorsun sadece. Öyleyse Me-tube’ de, bloglarda (size tavsiyem bu bloglara falan girmeyin, bu sefer sinirden floresanı bir yerlerinize sokarsınız), sokaklarda, dikilmiş yapılarda, ibadethanelerde neden her şey bas bas bağırılır? Neden insan kendi davranışlarını ve görüşünü bağırmak ister? Me-tube’ de zilyar tane video, her gün onlarca kez çeşitli kaynaklardan başka dillerde nasıl davranılacağı, ne zaman o yapılara gidileceği ve ne hikmetse insanın kendine bile kanıtlayamadığı, kabul ettirirken binlerce yıldır olduğu gibi zorluklar yaşadığı ve asla kabul ettiremeyeceği (ki o yüzden bağırdığı) şeyleri tüm Dünya insanlarına (belki başka yerlerde başka şeyler de vardır? Belki yoktur? Belki gördüğümüz(?) şeylerin de bir kısmı yoktur, belki de yokuzdur, en azından benim dışımdaki kişiler için) dikte etmeye çalışan yukarıdaki Tanrının ne kadar büyük olduğu ile ve ne kadar kudretli falan olduğu ile alakalı (Bana biraz mahalle abisi gibi geliyor bu arada. “Benimle aranı iyi tut, bacını s*kmiyim” diyen bir de sen giderken arkandan birkaç tane, farklı dilden küfürlü cümle de sıkıştıran keko gibi. Tabii bunu diyen adamı pencereden vuramıyorsun bu denklemde, keşke vurabilsen de tüm bu curcuna sonlansa) sopa gösteren ve tuhaf söylemler. Bir de bu adam mahallenin delisi gibi gerçekten. Ne bulduysa saldırıyor, tehdit ediyor, sopa gösteriyor. Aklımda sevdiğim, gözlüklü, şişman bir tane adamın paylaşımı geliyor birileri ile alakalı, tanımadığım; “Bu o* çocuğunu kim vuracak?” diye. Öldürmek lazım benim bahsettiğim şeyi, deaktive etmek, haddini bildirmek gerek. Ölüm için gereken zaman çoktan geçiyor onun için, ama o öldürülmeyecekmiş gibi, belki de başka sebeplerden, ama en azından ben aklımda öldürdüm onu, yıllar içinde, yıllar önce, ölü o. Bir boka yaradığı da yoktu zaten. Yardım etmez, bir işe yaramaz, sadece tehdit eder, bazen korkutmaya çalışır seni senin annenlere yaptığın 5 yaşında hayalet kostümünden bozma şekilde, bir de sonra kendine sevgi besletmeye heveslenir, sonra da zorla içten yetiştirilmiş yüze geçmiş maske misali sevgi, saygı ve adanmışlık. Bazen insan uçmak ister. Öldürmemiz lazım.




Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski