Ağlamaklı bir sesle vızıldıyordu kulağımın dibinde yabanarıları ve sen
Gelmiştin bir hızla yamacıma, ah keşke, varolan bir düşten
Koparıp dağların dumanına katardım bir tel, firarî zülfünden
Başköşesine oturtulurdu, bir saygıyla, dağlar bezminden
Ah ne yazık, bezm erbabı o kokuyu hiç almayacak
Yârin verdiği işretten gözleri dönmüş, hürriyeti tatmayacak
Heyhat sinek, peygamberliğini izahat ettiğinde gün doğacak, gün batacak
Güneşin mânâsı tabiattan alkışla -mecâzên- içimizi donduracak
Demiş ya Menteş, Keşke sen de var olsan, ben düşününce.
Ve durur ân, mekân; sâki yâri takdis ve tenzihe tenezzül edince
Zührevî şarâbını kum dolu kadehe esas durup dökünce
Hicaz-Yemen’in tam kenarından karantor bir karga abdeste eğilince
Körkütük liberaller -belki- şans getirsin diye paspasa tükürünce
Nihâvend bir çığlıkla vızıldıyordu kulağımın dibinde yabanarıları ve ben,
Gelmiştim sırât-i müstakîme emânet verip, akvaryumdan bozma kafesten
Kaderin pek cilvesiz bir homajı say bunu, Samanyolu’nun merkezinden
Gayrı düşün dur olanları, paradoksal bir falsoyla kıyâma durmuşken
Gelmiştin bir hızla yamacıma, ah keşke, varolan bir düşten
Koparıp dağların dumanına katardım bir tel, firarî zülfünden
Başköşesine oturtulurdu, bir saygıyla, dağlar bezminden
Ah ne yazık, bezm erbabı o kokuyu hiç almayacak
Yârin verdiği işretten gözleri dönmüş, hürriyeti tatmayacak
Heyhat sinek, peygamberliğini izahat ettiğinde gün doğacak, gün batacak
Güneşin mânâsı tabiattan alkışla -mecâzên- içimizi donduracak
Demiş ya Menteş, Keşke sen de var olsan, ben düşününce.
Ve durur ân, mekân; sâki yâri takdis ve tenzihe tenezzül edince
Zührevî şarâbını kum dolu kadehe esas durup dökünce
Hicaz-Yemen’in tam kenarından karantor bir karga abdeste eğilince
Körkütük liberaller -belki- şans getirsin diye paspasa tükürünce
Nihâvend bir çığlıkla vızıldıyordu kulağımın dibinde yabanarıları ve ben,
Gelmiştim sırât-i müstakîme emânet verip, akvaryumdan bozma kafesten
Kaderin pek cilvesiz bir homajı say bunu, Samanyolu’nun merkezinden
Gayrı düşün dur olanları, paradoksal bir falsoyla kıyâma durmuşken
 |
| The Circle Theatre, Edward Hopper, 1936 |